Bir markanın tanıtımı ve biliniş oranının artması, medyanın
bangır bangır bağırmasıyla olmaz. Markanın kendi içinde taşıdığı değerlerin
bütünüyle ürün ve hizmete yansımasıyla olur. En büyük ve en etkin reklam,
kulaktan kulağa yayılan, ağızdan ağıza söylenen fısıltılardır. Müşteri
memnuniyeti tek kelimeyle referanstır. Daha önceleri tesettür firmaları, diye
bir ayrım yoktu. Başlı başına giyim firmaları vardı. Giyim sektörü içinde de
ölçülü giyim diye tabir edebileceğimiz kıyafetler de yok değildi. Zaten
konfeksiyon anlayışı da ülkemizde daha sonraları türemiştir. Belli başlı
terziler ve butik tarzda dikimevleri vardı. Bir zaman sonra Türkiye’de sol
hareketler belirince, hatta altmış şekiz kuşağı dediğimiz solcu üniversiteli
gençlerin, Sovyetler Birliği, Çin, Küba ve Arnavutluk gibi komünizm rejimini
benimseyen ülkelere ve ilkelere öykünmesiyle, Marks'ın "Din afyondur"
sözüyle, din, ahlak, namus ve iffet kavramlarına karşı bir saldırı
yürütülüyordu. O zaman faşizmi de dinin
himaye ettiğini, hatta dinin patronların kullandığını da ileri sürerek işçi ve
işverenler arasındaki kavgayı özellikle derinleştirdiler.
İşte o zamanlar, müslüman, mütedeyyin, münevver üniversiteli
gençler içinde baş örtülü hanımefendiler de müslüman türk toplumunun hayranlık
duyacağı, bilgi, birikim, iman, ahlak ve
iffet timsali olarak varlıklarıyla ve yaşam biçimiyle toplum tarafından
hayranlık duyuluyordu. İşte o zaman başörtüsü, okuyan genç kızlar tarafından
değişik bağlayış şekilleriyle de kılık kıyafet daha modernize oluyordu. Fakat o
zamanın okuyan ve okumayan hanımefendilerin şala benzer, hattı zatında sıkmabaş
olarak da ifade edilen bir örtünme şekli başörtüsü olarak benimsendi. Bu
aslında geleneksel kaderci ev hanımlarının dışında, geleceği hükmeden, yön
veren, soylu bir duruş sergiliyordu.
Onlar tesettür deyince, sadece, başörtüsü değil, yansıttıkları kıyafetin
bütününden sayıyorlardı. Kılık ve kıyafet insanın ulvi yönünü bir kimlik, bir
kişilik ve bir davranış olarak ortaya çıkardığı tesettür kültürünü hem yaşıyor
hem de yaşatıyorlardı.
Osmanlı döneminde ilmi kıyafe diye bir ilmin olması, kişinin
görsel ve davranışsal olarak yansıttığı bir karakter analizini ortaya koyan bir
bilim olmasıdır.. Fotoğraf, ya da resim İslami olarak o zaman mahzurlu
görüldüğü için resmi kütüklerde kişilerin karakter analizi yer alıyordu. Aslına
bakarsak bir fotoğrafla insan tanımı gerçekten zor oluyor. Artık günümüzde
sosyal medya hesaplarında, kişinin paylaştığı herşey, paylaşma biçimi ve diğer
öğeleriyle herşey ayan beyan ortaya çıkmaktadır. Böylece bir kişi hakkında
yeterince bir kanaate varılabilmektedir. Kişinin elbisesi, kişinin el kol
hareketleri, bakışı ve nice varlığıyla taşıdığı değerler bize onun hakkında ciddi ipuçları
verebilmektedir. Adına tesettür diye sınırladığımız kıyafetler, ne yazık ki,
tesettür kavramının sınırlarını zorlamaktadır. Hatta tesettürün ruhuna hiç de
uymayacak bir takım atraksiyonlar birer tuzak haline gelmektedir. Tesettürün
tek anlamını şıklık ve zarafet değildir. Hatta farklılık yaratmak da
değildir. Estetik dediğimiz kavram,
etik değeri içinde saklayan bir değerdir. Şıklık ve zarafet izafidir. Herkese
göre de değişebilir. Önemli olan tekstil firmalarının muhafazakar, mütedeyyin
ve tesettür kelimelerini zikretmeden, ifrat ve tefride kaçmadan, modellerini,
tasarımlarını, kıyafete yükledikleri insani ve ulvi değerleri
yansıtabilmeleridir. Kadın mahremdir. İffet ve namus kadın kıyafetlerinin makul
ölçü ve değerlerde üretilip aynı zamanda kadınların kadınlık ve annelik
değerlerini ıskalamadan geniş bir yelpaze sunabilmektir. Sokakta giyilen
kıyafetlerle, evde kullanılan kıyafetlerin olmasının yanında, çalışan kadının,
okuyan genç kızların tercihlerini etkileyecek yanıltıcı temel öğelerden
kaçınmalıdır.
Medya gerçekten mütedeyyin ve muhafazakar anlayışta olanları
bıyık altından gülerek alay edebilmektedir. Çünkü kamuoyu önünde televizyon
mülakatlarında sorulan sorulara, kem küm gibi cevaplar vermeleri
düşündürücüdür. Bunları görmemezlikten gelemeyiz. Tesettür dergisi adıyla
piyasaya çıkan dergilerin, yaptıkları kombin ve aksesuarlar, rujlar yüksek
topuklar, hatta alakasız sayfalarına yer verilen dokümanlarla birlikte aynı
zamanda bir sendrom yaşandığını bize göstermektedir. Buralarda yer alan firmalar
bile sorgulanmaktadır. Tesettür modası tabiri bir nevi bağnazlık ve
ikiyüzlülüğü içinde barındıran riyakarlığa da açıktır. Bir elbisenin tasarımındaki
çıkış noktasındaki duygu ve düşünce önemlidir. Fakat firmalar hem mütedeyyin,
hem muhafazakar, hem liberal bir takım sınıflamalar yaparak müşterisine
yaklaşabilirler. Bu açıdan müşterileri inanç değerlerine göre sınıflamak
hatalıdır. Şu an günümüzdeki kapalı dediğimiz kıyafetler için ancak ruhsat
olarak görebiliriz. Bir kadının giyim tarzındaki kadınsı ve cinsi cezbeyi
oluşturabilecek öğeler vrsa eğer; hiç
mütedeyyin giyim, muhafazakar giyim gibi kelime ve kavramlara sığınılmamalıdır.
Bu tür temel yanlışlıklar, başka yanlışlıkları da zincirleme beraberinde
getirmesi kaçınılmazdır. Bunu farkeden firmalar böyle bir sınıflamaya girmeden
daha genel kapsamı olan kelime ve kavramları seçerek, firmaya ve markaya zararlar verecek
handikaplardan uzak durmaktadırlar. Basiret ve feraset sahibi marka yöneticileri,
geleceği, barış, hoşgörü kültürünün harmanlaşarak birbirini etkileyebilecek bir
sürece girildiğini söylemektedirler. Zamanla anlayışlar değişmektedir. Maksat
değişim süreci içinde edilgen olarak,
değişen anlayışlar içinde yer alarak değişmek değil; bir markanın bütün değerleriyle
değişimin öncüsü olmaktır. Aynı zamanda da kendi içinde gelişebilme
kabiliyetini gösteren, süreci de doğru yönetebilen
bir marka olabilmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder